YÜZÜ OLMAYAN BİR GELECEK 12 BÖLÜM
Harry uyandı. Şaşkın bir şekilde kaşlarını çatarak etrafına baktı ve elini göğsüne koydu. Tom'un kalbi bir an durakladı.
"Ne oldu lan?" diye sordu Harry, kanepenin olduğu boş yere
bakarak. Tom tamir edemediği için parçaları yok etmişti. Yerine yenisini koymak
için vakti yoktu.
"Kanepeyi mi soruyorsun? Onu yok ettim," diye rahat bir şekilde
cevapladı Tom. Başka bir koltukta oturuyor ve kitap okuyormuş gibi yapıyordu.
"Neden?"
"Küçük bir kaza oldu."
Harry ayağa kalkarken bir şey söylemek üzereyken yüzünü buruşturup
gözlerini kapattı. Göğüs kafesini ovuşturdu ve tekrar oturdu.
"Bana bir şey mi yaptın? Göğsüm acıyor," diye hırıltılı bir sesle
konuştu.
"Muhtemelen berbat bir pozisyonda uyuduğun içindir," diye
cevapladı Tom umursamazca ve kitabından bir sayfayı çevirdi.
Obliviate işe yaramış gibi görünüyordu, ancak Harry şüpheli görünüyordu.
İnanmıyor gibiydi. Ancak Tom bu konuda gerçekten bir şey yapamazdı, bu yüzden
hiçbir şey olmamış gibi kitabını okuyormuş gibi davranmaya devam etti,
Harry'nin devam etmemesini umuyordu.
"Nasıl bir kaza?" diye sordu Harry gözlerini kısarak.
"Endişelenme," dedi Tom. "Eğer senin için bu kadar önemliyse
sana yeni bir kanepe alırım. Hangi rengi tercih edersin?"
"Saat kaç?"
"Yasak saatini geçti” diye cevapladı Tom dürüstçe. Bu tam olarak yalan
söyleyebileceği bir şey değildi.
"Bu garip," dedi Harry, hala Tom'a yalanını yakalamaya
çalışıyormuş gibi bakarak. Tom'un poker suratının mükemmel olması onun için çok
kötüydü. "Neden bu kadar uzun süre uyumama izin verdin?"
"Ben senin annen değilim."
Harry ona baktı. "Bir başkan yardımcısı olarak senin işinin kuralları
uygulamak olduğunu söylediğini sanıyordum?"
"Eğer fark etmediysen, bir süredir sana özel muamele yapıyorum. Ama
eğer istemiyorsan senden puan kırabilirim," kitabını bıraktı ve tatlı bir
şekilde gülümsedi. "Bu bir tür sorgulama mı?"
Harry bir süre düşündü. "Hayır," diye iç çekti sonunda, ceplerini
karıştırarak. "Geri dönelim mi? Asam nerede?"
Etrafına bakmaya başladı ve Tom onun hala cübbesinin cebinde olduğunu
hatırladı. Yerden alıp oraya koymuştu. Eğer vakti olsaydı böyle acemice hata
yaptığı için utanırdı.
Asayı gizlice kolunun altına soktu ve ayağa kalktı. Kanepeye doğru yürüdü
ve Harry eğilip altına baktığında onu kanepeye düşürdü.
"Tam burada," dedi, Harry bakmak için başını kaldırdığında tekrar
eline aldı. Tom ona uzatto ve sanki kendi asasını veriyormuş gibi hissetti.
Asayla arasındaki bağlantıyı hissedebiliyordu, bir an için onu geri almak
istedi.
"Az önce oraya baktım," dedi Harry, kaşlarını çatarak, kararsız
bir şekilde.
"İyi misin?" diye sordu Tom endişeyle, ama abartmamaya dikkat
ediyordu. Harry genellikle onun iyi davranışının sahte olduğunu anlıyordu.
"Belki de bir şey oldu? Göğsünün ağrıdığını söyledin."
"Bir şey yaptın," diye suçladı Harry, sanki biraz paranoyaklaşmış
gibi etrafına bakarak.
"Nasıl yani?" diye sordu Tom kollarını kavuşturarak.
"Henüz bilmiyorum. Hadi gidelim. Beni başım derde girmeden gitsek iyi
olur," diye homurdandı Harry ve kapıya yöneldi. "Pelerinimi çok
özledim" diye mırıldandı kendi kendine.
Tom, yüzünde zafer dolu bir gülümsemeyle onu takip etti.
Nagini Şubat ayında yumurtadan çıktı. Çok güzeldi—pulları basilisk'inki
gibi yeşildi. Gözleri parlak sarıydı, ancak öldürme veya taşlaştırma gücüne
sahip değildi. En azından henüz değildi.
Tom ona konuşmayı öğretiyordu, ama yavaşça. Yılanların bunu nasıl
öğrendiğini merak ediyordu. Çoğu çok zeki değildi, ama genellikle kendi
tarzlarında sohbet edebiliyorlardı. Tom yetimhanedeyken onlarla çok
konuşuyordu.
Şimdilik Nagini'yi Oda'da tutmak zorundaydı. Dönem ortasında nasıl yeni bir
evcil hayvan edindiğini açıklamak zor olurdu. Ama orada yaşamayı seviyordu, bu
yüzden önemli değildi. Basilisk'in kokusunu alabildiğini söylüyordu.
"Bana ona gerçekten efendi demeyi öğrettiğini söyleme," dedi
Harry etkilenmemiş bir ifadeyle. Tom'un ona söz verdiği gibi getirdiği yeni
kanepede oturuyordu. İhtiyaç Odası'ndan bir tanesini küçültüp taşımıştı, tıpkı
masayla yaptığı gibi.
"Elbette yaptım. Ben buyum,"
dedi Tom. " Bana saygı göstermelisin, küçük evcil
hayvanım ," diye tısladı Çataldilinde, Nagini'yi okşarken Harry'e yoğun
bir şekilde bakıyordu.
Harry gözlerini devirip iç çekti.
Obliviate'den beri mesafeliydi. Tom, Hafıza Büyüsü'nün işe yaradığından
kesinlikle emindi, ancak Harry nedense sürekli alarma geçiyordu. Bazen ufak
göğüs ağrıları çekiyordu. Çok konuşmuyordu.
Ve Tom fiziksel bir şey başlatmaya çalıştığı her seferinde onu susturuyordu.
İdeal değildi ama alternatifinden daha iyiydi.
Harry'nin durumu kötüleşiyordu. Göğüs ağrıları daha sık oluyor, burnu
rastgele kanıyor ve sürekli öksürüyordu. Hastane Kanadı'na gitmekten korkuyordu—tanı
büyüleri onu bir zaman yolcusu olarak ifşa edebilirdi. Tom şanslıydı çünkü
Hafıza Büyüsü'nü de tespit etme şansları vardı.
Ama Harry için gerçekten kötüydü.
Tom suçluluğun nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu ama Harry'e baktığında
içinde bir boşluk hissediyordu. Tüm bunlara onu çok fazla zorlayarak
başladığını biliyordu, pişman olmasa bile.
Harry yatağında kıvrılmış bir şekilde yatıyordu. Derste olması gerekirdi
ama bugün hiç yataktan çıkmamıştı. Artık neredeyse her gün kahvaltıyı atlıyordu.
"Sana şifa büyüsü yapabilirim," dedi Tom ona.
"İşe yaramayacak," diye mırıldandı Harry yastığına doğru. Tom bunun doğru olduğunu biliyordu. Zaten
birkaç kez denemişti.
"İstersen sana öğle yemeği getirebilirim," diye önerdi Tom.
Harry başını salladı ve battaniye yığınının içine daha da gömüldü.
Ama Tom yine de ona öğle yemeği getirmişti.
"Ye," dedi ve Harry'nin önüne bir jambonlu sandviç fırlattı.
"Ben et yemiyorum, unuttun mu?"
Dürüst olmak gerekirse Tom farkına bile varmamıştı ama her şeyin o lanet
tavşan yüzünden başladığını tahmin ediyordu. Yüksek sesle iç çekti ve Harry'e
doğru yürüdü. Sandviçi aldı ve jambon parçalarını yere fırlattı.
"Al. Ye, yoksa boğazından aşağı tıkarım," dedi ve Harry'ye
uzattı, Harry de isteksizce aldı.
Zamanın onu iyileştirmeyeceği açıktı. Tom ne yapacağını bilmiyordu ve bu
onu güçsüz hissettiriyordu.
Tom, Harry'nin sandviçi kemirmesini izlerken, "Eğer kaytarmaya devam
edersen derslerinden kalacaksın," dedi.
"Sanırım daha büyük sorunlarım var ama hatırlattığın için teşekkür
ederim."
"İksir denedin mi?"
“Abraxas verdi ama onlar da işe yaramadı.”
"Yasadışı çalışan bir şifacıyı ziyaret edebilirsin. Birkaçını tanıyor
olabilirim."
Harry homurdandı. "Elbette tanıyorsundur. Hayır teşekkürler.
Böbreklerimi kendime saklamak istiyorum."
"Benimle banyo yapmak ister misin?" diye önerdi Tom. Nedense
Harry'nin kendini daha iyi hissetmesini istiyordu ve fikirleri tükeniyordu.
Harry panik içinde etrafına bakındı. "Seninle seks yapmakla
ilgilenmiyorum," diye tısladı, yalnız olduklarından emin olduktan sonra.
"Seks hakkında hiçbir şey söylemedim, sapık. Banyo dedim. Başkanlar Banyosu
çok rahatlatıcı, ağrına iyi gelebilir. Havuz benzeri büyük bir küvet ve süslü
baloncuklar var."
"Biliyorum, daha önce oraya gittim."
Harry kesinlikle mükemmel bir başkan adayı gibi görünmüyordu. Yine de
rozeti bir katile verdiklerine göre bu yüzden belki de ne yaptıklarını bilmiyorlardı,
hangi zaman çizelgesinde olurlarsa olsunlar.
"Ee?" diye sordu Tom.
"Pantolonumu çıkarmam," diye mırıldandı Harry.
Tom ona gülümsedi.
Diğer öğrenciler öğleden sonra derslerindeyken onlar gizlice banyoya
gittiler. Harry korkunç bir etkendi—Tom, Harry gelmeden önce derslerini hiç
kaçırmazdı.
Tom kapıya üç tane kilitleme büyüsü yaparken Harry ona şüpheyle baktı.
"Muslukları aç" dedi Tom ve kravatını çıkardı.
Harry denileni yaptı. Altın musluklardan beşini çevirdi ve küvet her zaman
olduğu gibi şaşırtıcı derecede hızlı dolmaya başladı.
Tom yavaşça soyunurken Harry gergin bir şekilde başka tarafa bakmaya
çalıştı. Harry kendi kıyafetlerine hiç dokunmamıştı.
"Tamamen giyinik mi gireceksin?" diye sordu Tom, üzerinde sadece
pantolon varken.
"Hayır," dedi Harry ama soyunmak yerine sadece kollarını
kavuşturdu.
Tom, küvetin kenarına oturdu ve bacaklarını içine daldırdı. Su mor
renkteydi ve kalın bir renkli baloncuk tabakasıyla kaplıydı. Küvete atladı ve
sırtını Harry'e döndü. Bu günlerde mahremiyete ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.
Tom gözlerini kapattı ve Harry'nin yönünden gelen hışırtı seslerini dinledi.
Kısa süre sonra Harry küvete atladı ve suyu Tom'un yüzüne çarpıttı.
"Ne kadar da naziksin," dedi Tom yüzündeki kabarcıkları silerken.
Harry gülümsedi, gözleri kapalıydı ve küvetin diğer kenarına yaslanmıştı.
Neredeyse mutlu görünüyordu ve Tom onu öpmek istiyordu. Son seferden bu yana
bir ay geçmişti. Harry uyurken Oda'da bir öpücük çaldığından beri.
Tom yavaşça Harry'nin yanındaki diğer tarafa doğru süzüldü, omuzları
Harry'nin omuzuna değdi. Harry gözlerini açtı.
"Seni öpmeme izin ver," diye fısıldadı Tom. Kalbi çarpıyordu.
"Seks yok," dedi Harry ihtiyatla.
"Seks yok," diye onayladı Tom.
Harry dudaklarını ıslattı ve başını hafifçe salladı. Tom elini Harry'nin
yanağına koydu ve nazikçe okşadı. Başını parmağıyla yukarı kaldırdı ve dudaklarına
hafif bir öpücük kondurdu. Küçük bir öpücük bile nefes kesiciydi.
Ve Tom her zaman daha fazlasını istiyordu.
Harry'yi daha yakına çekti ve su soğuyana kadar renkli baloncukların
ortasında öpüştüler. İkisi de pantolonlarını çıkarmamıştı.
Şubat Mart'a döndüğünde, Harry sonunda Hastane Kanadı'na gitti. Avery, üç
tam gün okula gitmediği için onu gitmeye zorlamıştı.
Tom ne yapacağını bilmiyordu. Tam olarak onunla gidememişti ama etrafta
beklemek ve ne olduğunu bilmemek çok acı vericiydi. Harry'nin sırlarını her an
öğrenebilirlerdi ve onu hayatının geri kalanında Esrar Dairesi'ne tutabilirlerdi.
Ya da Tom'un Obliviate'ının izlerini fark edebilirlerdi ve bu bir felaket olurdu.
Harry yurda geri dönmedi. Tom ziyarete gitmeden önce bir gün bekledi—bir
yurt arkadaşı için uygun bir süre gibi görünüyordu. Tom daha önce Hastane
Kanadı'nda hiç kimseyi ziyaret etmemişti ama görgü kurallarını biliyordu, bu
yüzden yanında birkaç boktan çikolata getirmişti. İnsanlar ona sürekli tatlı gönderiyordu ve zaten bunların çoğunu
sevmiyordu.
İlk Hortkuluk'unu yaptıktan sonra bazı yiyecekler kül tadı vermeye
başlamıştı ama bu ödenecek önemsiz bir bedel gibi görünüyordu.
Harry en uzak köşedeki yatakta yatıyor, tavana bakıyor ve Snitch'iyle
oynuyordu.
"Eğleniyor musun?" diye sordu Tom ve yatağın yanındaki bir
sandalyeye oturdu. Çikolata kutusunu yandaki sehpaya bıraktı.
"Evet, hayatımın en güzel günü," diye alaycı bir şekilde
cevapladı Harry.
"Ne dediler?"
"Mahvoldum," dedi Harry öfkeyle. "Benimle ilgili hiçbir
sorun bulamıyorlar. Ve onlara tam olarak ne olduğunu söyleyemiyorum."
Tom'un buna söyleyecek bir şeyi yoktu. Getirdiği çikolata kutusunu alıp bir
parça aldı. Tadı berbattı, bu yüzden hemen yutmuştu.
Harry nedense ona dik dik bakıyordu. Kutuyu Tom'un elinden kaptı ve ağzına
üç parça çikolata tıktı. Etrafına baktı.
"Bana bir şey yaptığını biliyorum," diye suçladı Harry, ağzı
doluyken.
"Neyden bahsettiğini bilmiyorum."
"Bana karşı çok nazik davrandın. Bunun bir oyun olduğunu ve bir şeyi
saklamaya çalıştığını biliyorum."
"Sana iyi davranıyorum çünkü bana iyi davrandığımda beni sevdiğini
söyledin," dedi Tom ve ona melek gibi gülümsedi. Yalan olması gerekiyordu
ama gerçek gibi hissettiriyordu.
Harry, sarhoşken yaptığı itirafları hatırlayarak kızardı, ancak kapıdan
adını bağıran ve elinde kocaman bir şeker paketi sallayan Avery tarafından
kurtarıldı.
"Sorununun ne olduğunu buldular mı?" diye sordu Avery ve yatağa
oturdu, hafifçe Harry'nin bacaklarına yaslandı.
Tom sandalye yerine oraya oturmalıydı.
"Henüz değil," diye cevapladı Harry gülümseyerek. Tom sahte bir
gülümsemeyi gördüğünde anlardı.
"Bunun kötü olduğunu mu düşünüyorlar?"
"İyi olacağım."
Ve Tom iyi olmayacağını biliyordu. Ölecekti ve Tom onsuz hayatını hayal
etmekte zorluk çekiyordu. Harry'i kurtarmanın bir yolunu bulması gerektiğine
karar verirken kendi geleceğini bile düşünmemişti.
Tom ruhlar ve ruh bağları hakkında araştırma yaptı. İki Hortkuluk yaratmış
olması ve her şeyiyle onlar hakkında çok şey bildiğini düşünüyordu, ama
görünüşe göre hiçbir şey bilmiyordu. Ve Hogwarts kütüphanesindeki kitaplar da
bilmiyordu. Harry ile olan bağlantısı nadir, hatta benzersiz görünüyordu ve
buna benzer tek bir söz bile bulamamıştı.
Hortkuluklarının kendisi gibi hissedip hissetmediğini merak ediyordu.
Parmağındaki yüzüğe baktı. Sıcaklık yayıyor ve çıkardığında hafifçe kırılmış
hissediyordu.
Harry, tıpkı yüzük gibi, onun yanındayken kendini daha bütün hissetmesini
sağlıyordu.
Harry'nin ruh eşleri hakkındaki esprisini
hatırladı ve iç çekti. Kesinlikle bu fikri eğlenceli bulmayacaktı. Çok saçma—o
kesinlikle kimsenin ruh eşi değildi .
Ya bağ yüzünden Hortkulukları işe yaramazsa? Belki de Harry'nin ruhu onlara
müdahale ediyordu ve Tom bunu asla bilemeyecekti.
Voldemort'un Harry'e neden saldırdığını
bilmiyordu. Aralarında bir tür bağlantı olduğu için mi saldırmıştı yoksa
bağlantı saldırı sırasında mı yoksa saldırıdan sonra mı oluşmuştu. Hiçbir şey
bilmiyordu, kendisi bile anlayamıyordu
.
Bir
bebeğe karşı çıkmak için tek bir sebep bile düşünemiyordu. Nasıl bu kadar
delirebilmişti? Geleceği için tekrar korkmaya başladı ve bu en kötü histi. Yüzü
olmayan yaratığın uykuya daldığında onu rahatsız edeceğini biliyordu.
Açıklayamadığı şeyler hakkında daha fazla rüya görecekti. Daha fazla hata
görecek ve onları tekrarlamaya devam edecekti, çünkü görünüşe göre artık hiçbir
şeye anlam veremiyordu.
"Siktir!" diye bağırdı sinirle ve büyüyle elini sallayarak
kitapları masadan süpürdü. Kitaplar yere sertçe çarptı ve bir hafta boyunca
kütüphaneye girmesi yasaklandı.
Ama önemli değildi, kütüphane zaten işe yaramıyordu.
Tom eski antik rünler projesine geri döndü. Tüm büyüyü engellemek için
İz-engelleyici rünlerini değiştirmeye çalışıyordu. Harry'yi yavaşça öldüren
zaman kalkanını engelleme ihtimali vardı.
En büyük sorun, Obliviate'in etkilerini de ortadan kaldıracak olmasıydı. Ve
zaten kalıcı bir çözüm olmayacaktı.
Temel rünleri oymayı başardı, ancak şimdilik sadece biri rün taşlarının
içinde durduğunda geçici bir anti-büyü kalkanı olarak çalışıyordu. Bu yeterli
değildi ve bunu nasıl daha iyi hale getireceğini bilmiyordu.
" Efendiii üzgün mü? " diye
tısladı Nagini yerden.
Harry de Tom'un arkasından ona bir şeyler öğretiyordu. Tom onu kucağına
alıp boynuna gevşekçe dolanmasına izin verdi.
" Üzüntü zayıf insanlar içindir, Nagini. Biz zayıf
değiliz. "
Yeni bir parşömen parçası aldı ve tekrar rünleri çizmeye başladı.
Tom, Harry'e hayatını kurtarabilecek tek bildiği şeyleri anlatmaya karar
verdi. İyi bir zamanlamaydı, çünkü iki gün içinde Paskalya tatiline gidecekti
ve Harry'i de yanında götürebilirdi.
Onu götürmek istiyordu. Tom'un evinde kendi odası olabilirdi. Nagini'nin de
kendi odası olacaktı.
Hastane Kanadı karanlık ve sessizdi. Tom turunu tamamlamıştı ve zindanlara
geri dönmesi gerekiyordu, ama bunun yerine Harry'ye giden kapının önünde
duruyordu.
Kapıyı açtı ve olabildiğince sessizce içeri girdi,hemşirenin odasının kapısına
bir Susturma Büyüsü yaptı.
Harry'nin yatağının uzak köşede olduğunu biliyordu, bu yüzden oraya giderken
diğerlerini kontrol etti. Yataklar boştu—Harry tekti.
Tom yatağının ucunda durduğunda Harry ona doğru döndü.
"Neden buradasın?" diye fısıldadı Harry.
Tom'u gördüğüne pek sevinmiş gibi görünmüyordu. Son zamanlarda o kadar
öfkeliydi ki, geriye kalan azıcık enerjisinin de öfke ve hayal kırıklığıyla
tükendiği anlaşılıyordu.
Tom, "Seni kurtarabilecek büyülü bir ritüel var," dedi.
"Ruhunu bir eşyaya saklayıp geri dönebilirsin."
Tom ona ölmesine izin vermeyeceğini söylemişti ve bir kez olsun gerçekten
sözünü tutmaya kararlıydı. Harry onundu ve Ölüm, Tom'un ruhuna dokunacağından
daha fazla dokunmayacaktı, eğer Tom buna engel olabilirse. Ve bunu yapabilirdi.
İstediği her şeyi yapabilirdi.
"Hortkuluk'un ne olduğunu biliyorum," dedi Harry.
Çok da şaşırtıcı değildi. Voldemort ölmüş ve geri dönmüştü, o yüzden
Harry'nin onlar hakkında bir şeyler bilmesi mantıklıydı.
"O zaman bir tane yap."
"Kimseyi öldürmeyeceğim! Bunu düşüneceğimi bile düşünmene
inanamıyorum," dedi Harry ve vücudunu yukarı çekip yatağının kenarına, duvara
dönük bir şekilde oturdu. Ölüm hakkında konuştuklarında Tom'a bakmaktan hoşlanmıyordu.
"Voldemort'u öldürdün.
Gelecekteki beni öldürdün ."
"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu Harry, endişeyle, kaşlarını
çatarak.
"Bunu bir rüyada gördüm," diye hemen yalan söyledi Tom. Bilmemesi
gerektiğini unutmuştu.
"O tam bir canavar."
Tom, Harry'nin Tom ve Voldemort'u farklı insanlar olarak düşünmesinden bir
nebze memnundu. Belki de Tom'un çok daha iyi olacağına inanıyordu.
"Senin için bir canavar bulabiliriz. Yaşamayı hak etmeyen birini. Bir
seri katil gibi—birini öldürerek çok fazla hayat kurtarabilirsin."
"Kimin yaşayıp kimin yaşamayacağını söylemeye hakkım yok. Bunu asla
anlamayacaksın, değil mi?"
"Hayır," diye cevapladı Tom dürüstçe. Karar verme hakkı vardı,
yeter ki harekete geçebilsin. "Ama Voldemort'u öldürmeye hazır olduğunu
biliyorum. Kendine koyduğun kuralları çiğnemeye değer tek kişi ben miyim?"
Harry cevap vermedi, kaşlarını çatarak sadece duvara bakıyordu.
"O olacağım," dedi Tom, tehlikeli
bir tonla. "Ve sen beni durdurmak için orada olmayacaksın çünkü öleceksin.
Bana anlattığın her şeyi ve rüyalarda gördüğüm her şeyi bilerek yapacağım . Onun yaptığı hatalardan
kaçınacağım ve sonunda sevdiğin herkesi öldüreceğim. Tek bir zavallı insanı
feda ederek her şeyi durdurabilirsin. Buna değmez mi?"
Harry alt dudağını ısırdı ve dizlerini kucakladı. Başını salladı.
" Bunu yaparak dünyayı
kurtarabilecek olsaydın, bence kendini öldürürdün ."
Harry onu durdurmak için zamanda geriye yolculuk etmek için hayatını riske
atmıştı. Zaman yolculuğu tehlikeliydi, ama o sadece denemek için her şeyi
geride bırakmıştı. O bir kurbandı.
"Bu farklı!"
"Öyle değil. Neden kendini bu kadar önemsiz görüyorsun? Bu lanet kaledeki
herkesten daha değerlisin," diye
tısladı Tom sinirle ve yatağa oturdu. "Bunu sana nasıl
gösterebilirim?"
Harry başını Tom'a doğru çevirdi. Gözleri yaşlıydı. Burnunu çekti ve koluna
sürttü.
"Yaşamayı hak ediyorsun," dedi Tom. "Bencil olma hakkın
var."
Harry derin bir nefes aldı ve titremeye başladı. Gözyaşları akıyordu ve Tom
neyi yanlış yaptığını bilmiyordu. İnsanların birini teselli ederken ne yaptıklarını
hatırlamaya çalıştı, ancak aklı dağılmıştı. Harry'nin omzuna dokundu ve Harry
dokunuşla eridi, Tom'un kollarına yığıldı. Tom onu tuttu ve duygu dalgası
altında tamamen ezilmenin nasıl bir his olduğunu merak etti.
Harry, Tom'un cübbesine yapışarak dakikalarca ağladı.
"Yapamam," diye soluk soluğa kaldı bir süre sonra.
Tom'un artık Harry'nin aptallığına tahammülü yoktu. Çaresiz hissediyordu.
Çaresiz hissediyordu ve bununla nasıl başa çıkacağını hiç öğrenmek zorunda
kalmamıştı. Boğucuydu.
"Her şeyi ben hallederim. Benimle gelebilirsin ve Paskalya tatilinde
bunu yapabiliriz. Çok fazla bir şey yapmana gerek kalmayacak, ritüeli tamamlamana
yardım edeceğim," dedi.
"Yapamam! Yapmayacağım, bu yanlış!"
"Tavşanı öldüremeyeceğini sandın ama başardın."
"Bu lanet bir tavşandı! Burada insan hayatından bahsediyoruz!"
"Hiçbir fark yok! Hepsi tek
kullanımlık!" diye çıkıştı Tom. Harry'nin bunu nasıl anlayamadığı çok
sinir bozucuydu . İkisinin her şeyden üstün olduğunu
görmüyordu.
Harry başını ellerinin arasına gömdü ve hayal kırıklığıyla inledi. Hızla
ayağa kalktı ve Tom'a baktı, çenesini sıktı, sanki patlamak üzereymiş gibi.
"Bunu şu anda yapamam!" diye tısladı öfkeyle.
"Ne kadar zamanın kaldığını bilmiyoruz."
"Umurumda değil!"
"Sana ihtiyacım var!" diye bağırdı Tom ve kazara yıkıcı bir büyü dalgası
oldu. Küçük mobilyaları devirdi, masalardaki her şeyi süpürdü ve pencereleri
salladı, ancak Harry etkilenmemişti. Tom'a şaşkın şaşkın bakıyordu.
"Az önce bana benden bağımsız yaşayabileceğini söyledin," dedi
Harry sessizce, sanki duygularıyla savaşmaya çalışıyormuş gibi.
"Sana ihtiyacım olmasının sebebi bu değil, sensiz yaşamak
istemiyorum," dedi Tom, daha bunu sindirecek zamanı bulamadan. Sanki
kendisi konuşmuyormuş gibi, sanki içindeki derin bir şey konuşuyormuş gibi, sözler
onun izni olmadan ağzından çıkıyordu.
Tom dehşete kapıldı. Keskin bir nefes aldı, arkasını döndü ve uzun
adımlarla odadan çıktı. Kulaklarında yüksek bir vızıltı sesi vardı ve ileriyi
göremiyordu, ama sadece kafatasının içinde atan kalbinin aynı hızlı ritminde
yürüyordu.
Kendisine ne olduğunu bilmiyordu .
Boş avluya doğru yürüdü, korkuluğa yaslandı ve nasıl nefes alacağını
hatırlamaya çalıştı.
Göğsü boş hissediyordu ve gözleri
rahatsız edici bir şekilde karıncalanıyordu. Acıyordu ama hastalık veya
yaralanma gibi hissettirmiyordu. Sihri kontrolden çıkmıştı, fırtınalı bir bulut
gibi dönüyor ve kendini çok, çok kaybolmuş hissediyordu .
Ta ki Harry onu bulana kadar.
Birisi kalenin ağır kapısını açıp bir saniye sonra kapatırken bir gıcırdama
sesi duyuldu. Harry gerçekten de bir Hortkuluk gibi hissettiriyordu. Bakmadan
bile rahatlatıcı auranın yaklaştığını hissedebiliyordu.
Tom perişan haldeydi. Kendini sıkışmış hissediyordu ve kaçamıyordu, bu
yüzden hareketsiz durdu, yaslandığı korkuluğa baktı ve Harry'nin gitmesini umdu.
Ama tabii ki yapmamıştı. Tom'un ondan istediğini asla yapmazdı.
"Ciddi miydin?" diye sordu Harry. Garip bir şekilde kendinden
emindi, neredeyse iş adamı gibi konuşmuştu ve kelimeler Tom'un göğsüne batan
iğneler gibiydi.
"Hayır," diye cevapladı Tom hemen. Sadece tüm durumun bitmesini
istiyordu, böylece bu geçici zayıflığı zihninden silebilir ve hayatına devam
edebilirdi.
"Bence öyleydin" diye üsteledi Harry.
"Seni manipüle etmek için sadece nazikmiş gibi davrandığımı bildiğini
sanıyordum."
"Evet, ama sanırım bu bana söylediğin ilk gerçekti."
Tom bu saçmalıkla baş edemezdi. "Defol git," diye homurdandı.
"Yoksa ne? Bana zarar veremezsin," dedi Harry cesurca. Sesi
yakından gelmişti. "Sanırım beni seviyorsun."
Tom bu fikre güldü. Ne kadar ironikti.
"Seni incitmenin benim için ne kadar kolay olduğunu bilemezsin, Harry.
Ben aşkın ve diğer tüm anlamsız duyguların üstündeyim. Onlar zayıflıklardır ve
hayatımda onlara yer yok."
"Bu doğru değil."
"Bence yanılıyorsun. Ben diğer insanlar gibi değilim, sevgiyi
hissedemiyorum," dedi Tom ve arkasını döndü. "Bu şekilde doğdum çünkü
büyüklük için tasarlanmıştım. Gerekirse seni öldürebilirdim ve sonrasında
hiçbir şey hissetmezdim."
Söylemesi bile zordu ama Tom'un şu anda kendini güçlü hissetmesi gerekiyordu.
Kendini daha güçlü hissetmesi gerekiyordu, durumu kontrol altına alması
gerekiyordu. Eğer şimdi kırılırsa, bir Hortkuluk bile onu kurtaramazdı. Kendini
asla toparlayamazdı.
Harry titriyordu, ama bu Tom'dan korktuğu için değildi. Tom'un neler
yapabileceğini bilmesine rağmen, hiç korkmamıştı. Sadece giderek yaklaşıyor ve
Tom'u köşeye sıkıştırıyordu.
"Geleceğini böyle değiştirebilirsin," dedi Harry. Umutlu geliyordu,
sanki yeni ve muhteşem bir şey keşfetmiş gibi. "Bir şey hissettiğini biliyorum,
sadece olmasına izin ver. Böyle olmak zorunda değilsin!"
O kadar
saf ve şefkatliydi ki, bu acınasıydı. Tom bir canavar olmaktan memnundu. Zayıf olmak istemiyordu . Tüm yabancı, rahatsız edici hisleri geri
itiyor ve adrenalin patlamasının tanıdık, güvenli hissine odaklanıyordu, onu
bir yakıt olarak kullanıyordu.
Bunu düşünmek için zamanı yoktu. Sadece
Harry'nin zorlamayı bırakmasını sağlaması gerekiyordu , bu zayıf hislerin gitmesi
gerekiyor ve dışarı çıkması gerekiyordu .
"Kendini çok özel sanıyorsun. Benim için hiçbir şey ifade
etmiyorsun," diye tükürdü Tom. "Sana ne yaptığımı bilmek ister misin?
Tamam. Sana işkence ettim ve hafızanı sildim, sadece seninle seks yapmaya devam
edebilmek için. Ne yazık ki işe yaramadı, çünkü görünüşe göre kalıcı hasara yol
açmışım. Sanırım ölmeye karar verdiğin için sevişmek için başka birini bulmam
gerekecek."
Harry donup kaldı. Umut dolu hava kayboldu.
"Hala daha iyi olabileceğimi
düşünüyor musun?" diye sordu Tom, çarpık bir gülümseme ve kalkık kaşlarla.
"Hala beni sevmek istiyor musun?"
Harry'nin özgüvenini kaybettiğini görmek güçlendiriciydi. Tom sonunda işini
yoluna koymuştu ve savunmasız olma sırası Harry'deydi. Olması gereken de buydu.
Bir sessizlik anı oldu. Harry ihanete uğramış gibi görünüyordu. Gözleri
sulanmıştı ve çenesini sıkmaya devam ediyordu. Tom öfkesini beslemek için
sabırsızlanıyordu. Dövüşmek, Harry'yi yerine oturtmak istiyordu. Ona kimin
kontrol sahibi olduğunu göstermek istiyordu. Onu korkmuş görmek istiyordu.
Ama Harry öfkeli değildi. Ya da korkmuş değildi.
"Gerçekten insan olmak istemiyorsun, değil mi? Voldemort da
istemiyordu ve dileği gerçekleşti - şimdi neye benzediğini biliyorsun, iğrenç
bir sürüngen gibi. Ne olduklarını bilsen bile aynı hataları yapacaksın. Şu anda
ilkini yapıyorsun ve bunu görmüyorsun bile," dedi Harry, sesi boğuk ama
güçlüydü.
İç çekti ve histerik bir kahkaha attı. "Yaşamam ya da ölmem önemli
değil. Tıpkı onun yaptığı gibi sen de kendi hayatını mahvedeceksin. Ancak bu
sefer o kadar zayıfsın ki kelimenin tam anlamıyla kendi kendinin en kötü
kabususun."
Tom'un yaklaşık beş saniye boyunca sahip olduğu canlandırıcı kontrol hissi
bir anda yok oldu. Harry arkasını döndü ve kapıya doğru yürümeye başladı.
"Bekle," dedi Tom. Boğazında bir şey vardı, hava yolunu tıkamıştı.
"Çok geç, Tom," Harry durup dedi. Sesinde hiçbir duygu yoktu.
"Çok ileri gittin. Bırak da huzur içinde öleyim, yoksa seni de yanımda
götürürüm."
Harry kapıyı arkasından çarparak kapattı ve Tom pişmanlık duygusunun
kalbini parçalamasıyla yeni bir duygu öğrenmiş oldu.